25 Kasım 2011 Cuma

Uykusuz

Yatagima yatali bir saat kirk iki dakika oluyor. Uyku namina hicbir sey yok. Insomnia mi lan bu acaba diye dusunurken serbest cagrisimla nerelere gittim birden. Bir film vardi, adam uyuyamiyordu bir turlu. Gunden gune zayifliyordu. Boyle bir arabesk tavirlar. Gozler kanli kanli, morarmis gozaltlari. Filmi bu kadar izledigim icin devamini bilmiyorum. Boyle filmler var insanin hayatinda. On dakikadan fazla izlenemeyen filmler. Belki biraz daha izlesen saracak -iyimser olmaya calisiyorum- ama tahammul edemiyorsun. Mesela su Piyanist filmindeki herifin bir filmi vardi. Yine adini hatirlamiyorum filmin. Halbuki google a yazsam, -piyanist filminde oynayan adamin son filmi ya da piyanistteki adamin igrenc filmi- cikar muhtemelen; ama useniyorum iste. Ne diyordum? Heh, bu adamcagiz bir film cevirmis -film cevirmek neyse? Yesil Cam jargonu- yarabbi o nasil bir film? Bizim bi dvdci var mahallede. Sagolsun, vizyona girmeden filmler bizim eve giriyor. "Bu film manyak abla, bak piyanist herif oynuyo" dedi, kandik sozune aldik. Panik atak olacaktim izlerken. Bir arabanin icinde bacaklari torbidoya sikismis, acliktan olmek uzere piyanist. Araba issiz bir yere yuvarlanmis. Ne arabadan cikabiliyor, ne birileri yardima geliyor. Arka koltukta da olu bir adam var. Bes dakika oldu, on dakika oldu. Yok. Ne gelen var ne giden. Yirmi dakika oldu. Bekliyorum bir seyler olsun diye, yok. Yarim saat oldu. Adam hayaller gormeye basladi falan. Kirk dakika oldu. Bana gelmeye basladilar. Bogazim kurudu, nefesim daraldi. S.kerim boyle askin istirabini dedim kapattim filmi. Sonra tabii bizim mahalledeki bickin delikanli dvdciye gittim. Lan dedim sen ne ayaksin haci?" Oyle bir sey demedim tabii. Daha makul oldum. "Kardes, bu film beni sarmadi ya. Bana daha atraksiyonlu bir seyler ver" dedim. Bana Mr. Popper's Penguins'i verdi mal. Maymunlar Cehennemi'nden iyidir dedim izledim. Maymunlar Cehennemi de ayri bir olay. Maymun benden iyi ingilizce konusuyor. Komplekse girdim onu da kapatacaktim da, evdekileri sardi film kapatamadik.

Ne o? Korsan dvd aliyorum diye kinadiniz mi beni? Alirim kardesim. Turk filmlerini korsan almiyorum; ama gavurun filmini alirim banane? Benim cebime mi giriyor parasi? Bu da Turk bencilligidir. Hastasiyiz. Yalniz kult filmlerde ve ozel koleksiyonlarda yapamiyorum tabii bu krolugu. Onlari hastalikli gibi orijinal aliyorum. Tarantino arsivim mesela belimi bukmedi degil. Zira Lynch ve Kubrick icin de aynisi gecerli.

E uykum geldi?
Tenks gad!

14 Kasım 2011 Pazartesi

Yalnızlık Fobyası

Çok yalnızım laan..
Valla diyorum, çok yalnızım. Bugün evde boş boş oturuyordum. Farkettim ki ayaklarım kokuyor. Şöyle kıvırdım dizden burnuma götürdüm. Lan çok fena. Bir kızın ayağı öyle kokar mı hiç?! Kadınlıktan çıktın yeminle dedim kendi kendime. Çorapları çıkardım fıydırdım kenara. Nasıl olsa yine ben almayacak mıyım oradan.  Evin kedisi rahatsız oldu, söylene söylene odasına gitti. Söylenme konusunda ciddiyim. Kendi kendine moruaaw murr morrr diye diye gitti işte.
Ne diyordum ben.. Hağ, çok yalnızım valla. Aklıma Komiser Shakespeare filminden Kadir İnanır'ın o sahnesi geldi: "Çok yalnızım be Atam!" diye sarılıp Ata'ya ağlıyordu ya. Ben de bir büst bulmak istedim işte bugün. Götümü kaldırıp evden çıksaydım, sarılıp bir büste ağlardım.
Ödevler birikmiş. Makaleler diz boyu.. Kılımı kıpırdatmadım. Açtım televizyonu. Türk Ev Hanımı'nın Bir Günü adlı bir yazı hazırlayacakmışçasına izledim. Neler var annem öyle. İnsanlar delirmiş. Kiboş var bilyonnu Kiboşu? Program yapıyor. Canım o benim ya! Şarkıyı söyledi söyledi bitirdi. Mortingen finiş annem dedi. Bir süre durdum sonra ağzımdaki soğuk çayı püskürttüm. Seviyorum seni Kiboş!
Ama yine de çok yalnızım lan ben.. Biraz izlesenize beni.. Sevsenize beni..

Acun Ilıcalı ve Show Tv Kardeşliği

               Bu Show Tv ne ayak ya?

Obsesif misiniz siz, manyak mısınız, hasta mısınız? Bütün yaz Doktorlar vardı günün her saatinde. Şu an önüme beyin açıp koysalar kanamayı durdururum şerefsizim. Kalp malp, damarlar hepsini ameliyat ederim. İhtisasımı yaptım yaz boyunca. Zira "240"a şarj et, çekilin!" repliği uyurken bile kafamda dolaştı.  Ambulans gelince hepsi aygır gibi koşuyordu ya. Bu memlekette öyle koşan doktor olsa yeminlen ölüm oranı azalırdı. Tanrı tanrılığını bir daha gözden geçirirdi.


Şimdilerde Doktorlar manyaklığı bitti, Acun Ilıcalı sapıklığı başladı. İnsan sürekli yarışma programı sıçabilir mi? Sıçtığı bütün programlar da bu kadar tutabilir mi? Adam mütemadiyen 2. sınıf ünlüleri maymun etmekle uğraşıyor. Yok Böyle Dans'mış efendim. Koy bakalım oraya Demet Akalın'ı, Hande Yener'i, Kenan Doğulu'yu falan dans ettirsene yiyorsa? Anca Hakan Peker'i koyarsın. Bar minik barmen minik, her barmen bana bir bira.. Adamın kültürü bar ve dans üstüne kurulmuş. Gelmiş 80 yıllık dans geçmişinden sonra, yarışıyor orada. Jüriye oturtsanıza madem o adamcağızı. Erol Büyükburç bile alakasız yarışmalarda jüri oldu bu ülkede. Saksılar kırdı falan. Alp Kırşan zaten joker adam. Her yarışmada var. Aşkın Nur Yengi desen, artık şarkıları tutmuyor. Dansa tutunmuş. Oradan oraya yuvarlanıyor. Survivor tayfası, Acun'la birlikte yarışma yarışma geziyor zaten. O cânım kızı (geçen yarışmada Pascal'ın partneriydi) nasıl verirsiniz o Survivor'daki adama. Kız her gün lanet ediyordur eminim şansına. Zaten dans etmeyi bırakmış garibim. Adım atıyor sadece. Acun'un koca kafasını her yarışmada görmekten darlandım. Kusacağım artık. Bir de adam nasıl rahat. Tuzu kuru. Geçen yarışma bir fotoğraf çektirelim dedi. Canlı yayında gitti ünlüleri dizdi merdivene oturdu aralarına fotoğraf çektirdi. Canlı yayın tarihinde bir ilk muhtemelen.

Geliyorum geliyorum, merak etmeyin. O Ses Türkiye'ye geliyorum. Hülya Avşar kim arkadaş? Hülya Avşar'ın müzisyenlik sıfatı mı var? Kimin koçu olacak? Oraya çıkan en çirkin sesli yarışmacının bile sesi ondan daha güzel. Nefesli nefesli yarım oktav sesi var. Kimi eğitecek acaba? Ama onda suç yok tabii. Onun özgüveni tavan zaten, bu bildiğimiz bir şey. Her bok o Acun bilmişinin aklından peydah oluyor. Hadise garibim, neredeyse kendi sesiyle aynı sesli kızların hepsini toplamış grubuna. Ortak yönleri ya gurbetçiler ya da şahane ingilizce aksanları var. Bir de, birileri gırtlaklarına basıyor gibi bağırıyorlar. Mustafa Sandal, detone sarışınlar gurubu kurmuş. Çok idealist. Eğitecek herhalde onları kendi zihnince. Hülya Avşar'ı geç. Apaçiler gurubu onunki. Murat Boz alaturka takıntısıyla bir iki keko aldıysa da fena değil onun grubu.

Yetenek Sizsiniz Türkiye'den bahsetmek istemiyorum. Yurdum insanı yıllar yılı taklite bayılmıştır. Süleyman Demirel taklidi hâlâ babam tarafından yapılıyor mesela. İsmi gibi manidar bir yarışma işte. Bahsetmeyeceğim, hıh.


Acun paranın .mına koydu kısacası. Karıyı salladı başından hemen. Çocuklar desen kim bilir nerede. O ünlü senin, bu dans benim; o ada senin, bu şarkı benim bakalım ne olacak. Bana kalırsa, Acun Medya oluşumuna bir de Acun Tv eklensin. Show Tv'yi azat et artık Acun.. Yazıktır, emme insanları..

22 Mayıs 2011 Pazar

Erkeğin Erkek Olma Sorunsalı


       Erkeklerin her zaman gururlu ve şerefli olmalarından yanayım. Bittiyse, dönüp gitmeyi bilmeli. Sürünmemeli ve süründürmemeli. Azıcık onurlu olmalı. Verdiği sözleri tutmalı. Vermediği sözler için ahkâm kesmemeli. Egolarının esiri olmamalı. Kibirinden burnunun kılını görmeyecek kadar kör olmamalı. En önemlisi, erkek ağlamamalı.Bir bok yediyse paşalar gibi arkasında durmalı. Pişmanlığı onun zayıf noktası olmamalı. Çekip gittiyse, geri dönmemeli. Ne istediğini bilmeli. Yaptıklarından bahsetmemeli. Fedakârlıklarını göze sokmamalı. Biraz ağır başlı olmalı. Konuştuğu dinlenmeye değmeli. Zeki olmalı. Kendine güvenmeli; ama kendini dünyanın merkezinde görmemeli. Kibar, sözünün eri, saygılı, şefkatli olmalı. Koruyucu, kollayıcı olmalı. Sonuna kadar sahiplenmeli. İçinde hep onu tırtıklayan çocuk ruhuna rağmen biraz olgun olmalı. Ezcümle erkek, erkek olmalı.

5 Mayıs 2011 Perşembe

Nil'in Kelebenkleri

Dün Nil'in Kelebekleri'ne göz atıyordum kitapçıda. Bir yazısında, kadınların "yalnız kalmak istiyorum" söylemlerinin tam tersi olduğunu söylemiş. Aslında "beni sakın yalnız bırakma" gibi bir şeymiş bu. Kadınlar tuhaf varlıklar. Yalnız kalmaya dayanamıyorlar. Ulan yalnız kalmakta ne var ki? Niye illaki birini ayak bağı yapıyoruz anlamıyorum. El ele tutuşmak çok mu mühim bir şey? Aşkım, kuşum, hayatım ööyk vıcık vıcık.Ayrılık sendromu mu ki bu? Yok yok sanmam, kesinlikle değil. Bütün âşıkların taptığı film var ya: Eternal Sunhine Of The Spotless Mind. O ne ya? Niye sildiriyorsun hafızanı sen. Ben düşünüyorum sildirdiğimi. Mehmet Günsür fantezilerim kalsın, gerisini silin derdim muhtemelen. Ama ezkaza Memoşumu silseler? Ya silseler? Öyle iş mi olur...
Bu arada Nil'in Kelebekleri dedim ya. 18tl verilir mi o kitaba? Edip Cansever alsam koymaz tabii. küçük İskender bile koymaz. Ama Nil Karaibrahimgil'e 2tl verim ancak. Kelebek seven kadından zaten kusacağız artık milletçe.

17 Nisan 2011 Pazar

118 33 Reklamı


     Efendim bu reklam, yayınlandığı ilk günden itibaren konuşulan reklam. Reklamın konuşulmasının nedeni elbette reklamda oynayan nevi şahsına münhasır kişi.Yazılı ve görsel basında, internette sürekli bu reklamın aldığı şikayetlerden bahsedildi. Zira, reklamı şikayet eden zatlardan biri de benim. Şikayetimin nedeni, yaratılan, süper eğlenceli gösterilen reklam karakterinin, eşcinsel etiketiyle sunulması; ancak çocukların cinsel gelişimini etkileyecek boyutta abartıya kaçan davranışlarıyla bu karakterin eşcinsellikten çok uzakta, sadece efeminen olması.
     Reklam Özdenetim  Kurulu'na reklamı şikayet ettim ve aldığım bomba yanıtı sizlerle paylaşıyorum:

"Başvurunuz Kurulumuzca değerlendirilmiş ve aşağıdaki sonuca varılmıştır;

“Eşcinsellik ve eşcinsel davranışlı kişiler Türk toplumu dahil bütün toplumlarda var olan, inkar edilemeyecek ve yok edilemeyecek bir gerçekliktir. Dolayısıyla bunun çocuklar ve gençlere olumsuz örnek olacağı yolundaki görüşünüze katılmak mümkün olamamıştır.”

Bilginize sunar, Reklam Özdenetim Kurulu’na göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederiz.

Saygılarımızla,"

     Gerçekten bu cevabı aldıktan sonra, gözlerim doldu. Türkiye ne kadar ilerlemiş. Memleketim ne kadar olgun, ileri görüşlü, sağduyulu olmuş. Yahu bir düşünce bu kadar mı ters anlaşılır. Milyon tane eşcinsel arkadaşı olan, eşcinsel sanatçıların diğerlerine göre daha üretici ve yenilikçi olduklarını düşünen ben, geri kafalı gibi kaldım ortada bu RÖK cevabından sonra. Eşcinsellik ne kadar yanlış anlaşılıyor ülkede. Eşcinsellerin, erkekse kadın gibi giyinen ve öyle davranan; kadınsa da erkek gibi giyinip, erkek gibi davranan kişiler olduğu sanılıyor. Buna da saygı duyun, bu gerçeği gözardı edemeyiz diye cevap veriyorlar. Benim kendilerine cevabım çılgın oldu; ama anlayabildiler mi bilmiyorum...

     "Burada eşcinselliği yargılayan bir tutum içerisinde değilim. Ancak, eşcinsellik efemine davranmak değildir. Bu, eşcinsellikten öte bir davranıştır. Bir erkeğin, bayan gibi davranmasına eşcinsellik diyemeyiz. Dünyada eşcinseller sadece hemcinsleri ile birlikte olan kişilerdir. Bayana benzeyenlere eşcinsel denmez. Aynı şey bayanlar için de geçerlidir. Lezbiyenlik erkek olmaya özenmek değil; hemcinslerinden hoşlanmak demektir.  Oraya erkek gibi davranan bir bayan da çıkarsanız tepkim aynı olacaktı. Eşcinsellik tüm dünyada olan ve zaten saygı gösterilmesi gereken bir durumdur. Ancak bir erkek bayan gibi davranırsa bu cinsel tercih değil başka bir şeydir. Eşcinsellik adı altında, efemine davranış sergilemeyi olumlu bir biçimde lanse etmek ile eşcinsel özgürlüğü farklı konulardır. Ben bu reklamın, gençlerin gelişimine olumsuz etki ettiğini düşünüyorum. Herkes cinsel tercihinde özgürdür ve bunu özgürce yaşamalıdır. Ancak burada bir istismar söz konusudur. Bu açıdan bakmanızı rica ederim."

     Ne oldu, tepkiler artınca, reklamda o efemine adam allahaısmarladık 33 diye şarkı söyleye söyleye gitti, yerine "beyfendi" olarak nitelenen özelliklerde takım elbiseli gözlüklü hâli gedi. Bu da insanların her şeyi ne kadar bi taraflarından anladıklarının göstergesi. Ülkede hiçbir şeyin ortası yok. küçük İskender bile reklamı şikayet etmiş, daha ne olsun, ben etmişim çok mu?

16 Nisan 2011 Cumartesi

Evlenmek Ya Da Evlenmemek


            Böyle bir soruya cevabım tabii ki evlenmemek. Öncelikle ne gerek var? Seviyorum dediğin adamın, çoraplarını burup burup top hâline getirip, koltuğun altına fıydırışını izlemek ne kadar gerekli olabilir ki? Sofra hazırlamaya üşenirken, her gün tencere tencere yemek pişirecek olma fikri, anasını danasını misafir etmek, kendini beğendirmeye çalışmak, arkadaşlarını aile kurmuş insanlar arasından seçmek tüm bunlar neden ki? Ben bu doğumdan ölüme kadar olan süreçteki gelişmelere uymak istemiyorum. Okula git, mezun ol, işe gir, evlen, çocuk yap, çocuğu büyüt (çocuğu büyütürken saçların kadayıf gibi olsun, insanlıktan çık), çocuğu evlendir. Bu sefer derdin ikiye katlansın. Dikkat ederseniz, çocuktan sonraki kısımda, benlik söz konusu değil. Koca da yok olayın içinde. Çocuk var. Onun zımbırtılarıyla bir ömür nasıl heba edilir. Sonra sen çocukla aklını bozarken, kocan başka kadınları bozsun. Zaten doğum yüzünden vücudun gap toprağı, yüzün habeş maymunu gibi olacak, sonra bul bulabilirsen o hamilelikteki müşfik, anlayışlı, şirin adamı.
            Böyle kızlar evlenmek istemiyorum yaa gereksiz falan diye salak salak konuşuyorlar, sonra adam teklif etmeden evet diyorlar ya, ben bunu da yapmayacağım. Bu kısır döngüyü bozacağım. Meselâ gidip Hindistan'a Budist bir rahiple takılsam. Ya da Mehmet Günsür gibi adamı terk etsem.
Evlenmeyin ya,
Havalar ısındı doluştunuz yine antika arabalara. Bok var.

3 Nisan 2011 Pazar

Jamiro Gel Oğlum

       Jamiroquai geliyor. Başka ne isteyebilirim ki? Bir sürü şey isteyebilirim aslında. Meselâ, Madonna ve Radiohead. Ergenliğimin muazzam adamı Thom Yorke'u sahnede bir kez olsun görmeden ölmeyeyim be. Zira, Madonna. Kendisini çok sevmem ama, sahnesini izlemem gerek! Bir açıdan gözüm açık gitmeyeceğim. Skid Row'un efsane solisti Sebastian Bach'ı izledim. Barbie gibi adam. Analar neler doğuruyor; ama gay doğuruyor. O konuya bilahare gireceğim. Bütün ilik gibi adamların gay olması hadisesi beni derinden yaralıyor.

30 Mart 2011 Çarşamba

Sarhoş Gemi'nin Peşinde

       Şiirin cinsiyetsiz ve kanatsız perisi Paul Verlaine'e



       Kuşanıp silahını giderken aşkının peşinden, cebinde kırık dökük bir ayna. Aynadan yansıyan yüzün, yabancılaşmış doğduğun kente. Kaçacak senden Rimbaud. Cesaretini alıp ellerinin içine, sen uyurken bırakacak seni yetimliğinle. Kimsesiz bir otel odasında uyanacaksın. Kokusu bile kalmamış yatakta. Belli belirsiz saç telleri yastıkta. Senin olmayan bir yatakta, senin olamayacak kadar kararmış yastıkta.

       Rimbaud. Âsi yüreğinde bir bıçak yarası gibi Sarhoş Gemi. Kaçarken ardına bakmak; kaçamamaktır aslında. Nasıl genç, nasıl kibirli yüzün. Kalsan durur dünya; gitsen kıtalar gelir ardından. Koşma boşuna. Sarhoşsun sen de kendin kadar, gemin kadar. Verlaine'in dudaklarındaki nefret kadar. 

       Bırak o silahı Verlaine. Değmez bu güzel yüz için. Tek bir kurşun yetmeyecek nasıl olsa, geminin güvertesindeki adamı indirmek için. Dön evine. Dön parfüm kokulu sokaklarına. Yarın yeni bir gün olacak belli ki. 

Tarihte Bugün

       Fatih Sultan Metmet, Goya, Van Gogh, Verlaine -ki kendisini pek severim-, Eric Clapton, Arif Dino.. Tüm bu yetenek adamları, farklı zamanlarda, farklı yerlerde ve birbirlerinden habersiz aynı gün doğmuşlar. Doğduklarında dünyayı değiştireceklerini bilselerdi, muhtemelen değiştiremezlerdi. Doğum gününüz kutlu olsun çocuklar.

27 Mart 2011 Pazar

Dizi İzlemem Ben Hep Belgesel, Jazz Falan

       Diziciliğin anasını ağlattılar son zamanlarda. Bir ara zamanda ileri gitme hevesimiz vardı. Şimdi gidebildiğimiz kadar geriye gidiyoruz. Nedir, şu an Osmanlı'ya kadar gittik. Muhteşem Yüzyıl ortalığı yakıp yıkıyor. Akademik ortamlarda bile konuşulduğuna rastladım. Öğretim görevlisi ve asistanları Hürrem'den bahsediyorlardı. "Ya ben izlemiyorum ama evde açıyorlar, duyuyorum." Kimse dizi izlemiyor zaten. Hep belgeseller, jazz programları falan. Enteliz ya milletçe. Görüyorum mesela sosyetik olmak için Sushi yiyorlar. Sonra kesmiyor kebap patlatıyorlar gizli gizli. Ben açıkça söyleyeyim, seviyorum Muhteşem Yüzyıl'ı. Gayet de  öküz gibi izliyorum. Bir de Öyle Bir Geçer Zaman Ki var. Geçen vapurdayım. İki kadın, karşıma oturdu. Bir dizi muhabbeti. Neler neler öğrendim saniyede. Kaçırdığım bütün sahneleri izlemiş kadar oldum. Ali Kaptan'a giydirdiler. Caroline'i yerle bir ettiler. O karının ağzı ne öyle ya? İzlerken hep aklımdan aynı küfür geçiyor ama terbiyem müsaade etmiyor. 

        Gerildim bak akşam akşam. Neyse. Dizi izlemek güzel. Belgesel ne öyle? Pek sıkıcı. Jazz da sevmem zaten. Düüp düüp kafa s.kiyor bir süre sonra. O değil de Aşk-ı Memnu niye bitti ki. Ensest ilişki uzmanı olmamıza çok az kaldıydı...

Aşk Tesadüfleri Sever

       Aşk tesadüfleri sever mi bilmem ama, Mehmet Günsür'ü sevdiği kesin! O saçlar, o gözler, o dişler... Allah Allaaah Yarabbim! Film biraz Cesaretin Var Mı Aşka adlı Fransız yapımı filmden esinlenerek çekilmiş gibi geldi bana. Ama onların Mehmet'i var mı? Yok. İtalyanlarda bile yok böylesi. Ondan elin İtalyan yellozu bizim adamı kaptı, kaçırdı ânında. Mesele bu değil.
       Türk sinemacılığında bir ilerleme seziyorum nicedir. Çekimler olsun, mekanlar olsun, film müzikleri olsun kendilerini aşmaya başladılar. Öyle ki, Bülent Ortaçgil şarkıları neden filmlerde kullanılmaz diye düşünürdüm hep. Biri iç sesimi duymuş olacak ki, Eylül Akşamı'nı çakıvermiş. Ama Memo ne güzel söylemiş. Gittikçe yakınlaşıyoruz kendisiyle dikkat ettiyseniz. Memo falan. Koyverdim gitti. Film eleştirisi yazmak istedim ancak adama kitleniyorum. Yapacak bir şey yok. Araklamasyon film. Bu da olmaz artık dedirtiyor. Ama olsun. Gülümsemesi yeter be...

Bugün Evden Çıkmaz Olaydım


         İstanbul, n'olmuş sana? Sahilde mangal yakan topluluk derdiniz ne? Güneşi gördük hep beraber. Trafiğin anasını ağlattık. Bahar bu kadar sevinçle karşılanmamıştı hiç. Yurtta bir bayram havası. Yarın üniversite sınavı var, kimin umrunda? Benim hiç umrumda değil. Zira o sınavı yıllar önce tatilci bir havayla geçtiydim. Sınava kamp malzemeleriyle gidilir mi arkadaş? Yanında oturan veled-i zinanın ne suçu var. Sen çıkacaksın kampına gideceksin. O evde soruların cevaplarını kontrol edecek. Stresten surat şişmiş. Hak mıdır bu? Reva mıdır? Revadır valla. Bileğine güvenen yapsın.
        Ne diyordum? Bahar pek bir manyak geldi İstanbul'a. Güneşi görüp -10 derecede soyunan İskandinavlara benzedik. Hayırlısı.